29 Haziran’da ULAKBIM’de Pardus Danışma Kurulu toplantısı yapıldı. Bilindiği gibi Özgürlük Için platformundan bir çok tanıdık üye Danışma Kurulu içerisinde oradaydı. Bizlerin merak ettikleri her türlü problemi sormak ve akıllıca çözümler getirmek için bizleri temsil ediyorlardı. Toplantı da ne oldu? Neler oldu, neler bitti?

Fotoğraf: Necdet Yücel
Toplantıya Mustafa Akgül (STK temsilcisi), Doruk Fişek (çözüm ortakları temsilcisi), Sezai Yeniay (topluluk temsilcisi), Abdullah Arslan (kamu kurumları temsilcisi) ve Necdet Yücel (üniversite temsilcisi) katıldı. Ahmet Kaplan ve Abdullah Erol TÜBITAK’ı temsil ediyorlardı. Geliştirici temsilciliği konusunda ufak bir anlaşmazlık yaşandı. Bu seferlik geliştirici temsilcisi olmadan toplantı başladı. Nihat Karslı, Türker Gülüm, Cavit Vural ve Erdinç Gültekin dinleyici olarak salondaydılar.
Etkileşimli tahtalarda Pardus logolu Debian mı kullanılıyor?

İlk görüşte inanılmayacak ama gerçek olan tuhaf bir iddia bulunuyor. Geçtiğimiz günlerde çıkan bir haberde etkileşimle tahtalarda Pardus sisteminin yüklü olacağı yazılıydı. Peki gerçek değilse? Evet, gerçek olmadığını belirten bir iddia ortaya çıktı. Bu akıl almaz iddia Pardus’un topluluk forumu Özgürlük Için’de şurada geçti. Iddiayı ortaya koyan AoKiji isimli kullanıcı, bu tahtalardan birine göz atmak istemiş. Ardından Pardus’a giriş yapmış, ön yükleme Windows, ardından grup yöneticisi ile Pardus’un geldiğini ve paket yöneticisi “.deb” paket yöneticisi olduğunu belirtti. Bilindiği gibi .deb paketi, Debian’a ait bir yapı. Pardus üzerinde bunu kullanmanız imkansız. Çünkü Pardus .pisi paketini kullanmakta.
Bu iddia Necdet Yücel’in dikkatini çekti ve Çanakkale’de etkileşimli tahtalardan birine gidip kendisi baktı. Dilerseniz olayın devamını kendisinden öğrenelim:
Tahtalardaki bilgisayarlar Windows’un önyükleyicisiyle açılıyor. Ardından gelen GRUB menüsünde Pardus var. Grafik ekranı ilk gördüğümde konuşulanların doğru olduğunu anladım. Firefox yerine Debian’dan tanıdığımız iceweasel vardı. Yine de sizlere göstermek için yukarıdaki ekran görüntüsünü aldım. Masaüstünde Pardus logosunun dışında bir değişiklik yapılmadan doğrudan Debian alınmış gibiydi. O nedenle yapılan çalışmaların kodları nerede diye sormak mantıklı gelmiyor bana. Yapılan bir çalışma yok denebilir, logoyu eklemek sayılmazsa tabi. Pardus’tan pisi’yi ve dolayısıyla comar’ı çıkarınca onları kullanan diğer yönetici ailesinin de kullanılması mümkün olmuyor. Bunların dışında devam ettirilebilecek bir şey var mı, yoksa bu kendi başına bir problem değil mi sorularının cevapları üzerinde de düşünülmesi lazım. Yarın Pardus danışma kurulu ilk toplantısını yapmadan hepimizin bunu öğrendiği iyi oldu diye düşünüyorum.
Görüldüğü gibi Necdet Yücel’in açıklamaları gayet açık.
Bu soruyu / iddiayı Ahmet Kaplan’a yönettiler. Yanıt şöyleymiş: Vestel ile yapılan çalışmalar sonunda etkileşimli tahtalara kurulan Pardus’larda donma ve çakılma sorunları yaşanmış. Bir buçuk ay kadar uğraşılmasına rağmen sorunların hepsinin üzerinden gelinememiş. Tahtaların bu halleriyle dağıtılması mümkün olmadığından son bir çare olarak debian kurulmuş. Debian zaten her platformda çalıştığı için tahtada yaşanan sorunlar da çözülmüş doğal olarak. Daha sonra Pardus araçlarından taşınabilecek olanları taşımışlar.Yaklaşık 85000 tahta bu şekilde okullara dağıtılmış. Toplam sayının 650000 olması planlanıyormuş. Bundan sonra yapılacak ihalelerde sadece bu yeni Pardus’un kullanılması planlanıyormuş. Bir büyük haber olarak da MSB ile 3 yıllık bakım sözleşmesi yapıldığını ve bir kaç ay içinde Kurumsal 3’ün bütün MSB bünyesinde kullanılmaya başlanacağını söyledi. Ayrıca SGK’nın da Pardus’a geçmek yönünde bir talebi olduğunu belirtti.
Bu açıklamalar Necdet Yücel ve arkadaşlarını tatmin etmemişti. Hatta Necdet Yücel, “Bu sorunlu tahtalardan birini verin, 1 ayda sorununu çözüp getireyim.’ demesine rağmen olumlu yanıt alamadı. Bilindiği üzere bu tahtalar her tarafa dağıtıldı. Milli Savunma Bakanlığı ile bu konuda bir anlaşma bile yapılmış.
Tahtalara Debian kurma nedenleri aslında şu, Vestel’in MEB’in tahtalarına Windows’u rahat yükleyebiliyor ancak Pardus’ta sıkıntı yaşadı. E haliyle TÜBITAK’a başvurdu. TÜBITAK’ta bu sorunu çözemediği için bir firmadan yardım istemiş. Firma da Pardus ile çalıştıramamış, Debian’ı tercih etmişler. Debian logolarını değiştirip Pardus logosu koyarak bu sorunu böyle çözmüşler. Ayrıca Debian’ın 40 bine yakın paketi bulunuyor ancak PiSi’nin 5 bin civarında. Bunun yanında Debian’dan anlayan bir çok firma var, destek bol. Abdullah Erol bunlar için Debian’ı seçmiş.
Danışma Kurulu buna pek inanmadı. Yani inansa bile farklı çözümlerin olabileceğini öne sürdü. Yani şöyle bir mantık ortaya çıkıyor, Doruk Fişek’in belirttiği gibi: “Debian’da çalışan bir sürücüyü Pardus’a aktaramayanlar, Pardus’un 7 yıl içerisinde oluşturduğu birikimi de Debian’a aktarma konusunda yetersiz kalacaklardır. “
Bu ne kadar mantıklı? Danışma Kurulu, TÜBITAK’ın anlaşmalarına ters düşmeyecek şekilde Pardus’un tüm sürümleri konusundaki nihai kararları almak için oradaydı.
Peki toplantıya katılan kurul üyeleri bu konuda neler söylediler?
Necdet Yücel:
Eğer TÜBITAK danışma kuruluna bu yetkiyi vermeyecekse kararları kendi alacak demektir, bizim onayımıza da ihtiyacı olmadığından kurulun bir anlamı olmayacaktır. Bu yetkiyi kullanacağımız belli olduktan sonra Pardus’un devamı ile ilgili konuşmak işe yarayacaktır. Işin doğrusu katılımcıların itiraz edecekleri çokça nokta olmasına rağmen bunları konuşmayı kurulun çerçevesinin belirlenmesinin arkasına bırakmak kolay olmadı.
Madem bir sorunun üzerinden Pardus’la gelinemedi ve Debian kuruldu (bu konudaki itirazımı yukarı yazmıştım), keşke Pardus’un geleceğini ve yapısını etkileyen paket yönetim sistemini değiştirecek karar alınmasaydı da (ben bunun da yapılabileceğini düşünüyorum ama bu haliyle değil elbette) ‘F@tih Projesinde Debian kullanılacak’ denseydi gibi itirazları konuşmak için bu konuşulacakların bir etkisinin olması lazım diye düşünerek gündemi kurulun yapısıyla sınırlı tutmaya çalıştık.
Pardus’un yarını çalıştayında alınan kararların ardında durması TÜBITAK için en iyisi olacaktır. TÜBITAK’ın neredeyse tüm paydaşların temsilcilerinden oluşacak Danışma Kuruluna gerekli yetkiyi cesaretle vermesini ve ortak aklı kullanmasını diliyorum.
Sezai Yeniay:
Yapılan ilk danışma kurulu toplantısında beklentileri karşılayacak herhangi bir sonuç alınamadı teklif edilen gündem konularının neredeyse hiçbiri konuşulamadı (oysa temayı bile konuşacağımızı umuyorduk) Dr. Ahmet Kaplan’ın moderatörlüğünde yapılan görüşmelerin ilk bölümü akıcı geçiyordu ancak toplantıdan ayrılmak zorunda kalması bir talihsizlik oldu aksi halde bağlayıcı kararlar alınabilirdi . Şimdi ise toplantıya bir mail listesi üzerinden devam edeceğiz ve kurulun çalışma esasları üyelerin seçilme yöntemleri üzerinde karara varıp kurul’un bilim kurulu tarafından onaylanmasını bekleyeceğiz (Doruk’un dediği gibi tokmağı elimize almayı bekleyeceğiz). Peki o zamana kadar boş mu duracağız? Elbette hayır.
Doruk Fişek:
Işin komik tarafı, belki doğru düzgün bir teknik analiz yapılarak, doğru gerekçelerle bu karar masaya yatırılsaydı, bu kuruldan “ya evet, Pardus teknolojilerine devam etmek anlamsız. Başka bir dağıtımı temel alarak sıfırdan başlayalım” kararı zaten çıkabilirdi.
oplantı sırasında tekrar tekrar danışma kurulunun görev kapsamı sorulduğunda gelen yanıt “burada karar vereceğiz” oldu. Bu noktada talep doğal olarak “tüm kararlarda” oldu. Abdullah Erol “ama kararlar bizim sözleşmelerimizi zor duruma sokarsa olmaz ki, söz veriyoruz sonuçta” dediği noktada ise danışma kurulunun tanımı şu şekilde değiştirildi: “TÜBITAK’ın mevcut sözleşmeleriyle aykırı düşmeyen konularda karar alır.”.
Bu cümlenin etrafında herhalde en az bir yarım saat dans etmişizdir. Abdullah Erol, önce “bu kurulun ilk kararı olarak oybirliği, olmadı oyçokluğu ile Debian geçişini görmek istiyorum” dedi, doğal olarak hiçbirimiz bunu kabul etmedik. Danışma kurulunun önceden alınmış kararları onama yeri değil, kararları alma yeri olduğunu belirttik. Daha sonra Abdullah Erol’dan “tamam, o zaman tüm kararları alalım ama pisi’den vazgeçilmesini değişmez madde olarak danışma kurulunun çerçevesine ekleyelim” isteği geldi. Doğal olarak irademizin kısıtlanmasını da kabul etmedik. Abdullah Erol, “pisi’den vazgeçmenin altına imza atmıyorsanız, o zaman sadece bireysel sürüme karar verelim burada, kurumsal sürüm kararlarını katmayalım” da dedi, bunu da kabul etmedik. Kendisi özel sektörden yeni gelen Abdullah Erol’un “TÜBITAK’ın bilim kurulu kabul eder mi bilemiyorum tabii böyle bir şeyi” dediği noktada ise, Ahmet Kaplan’ın yokluğunda “bench”ten Türker Gülüm imdada yetişti. Kendisi de 10 sene kadar TÜBITAK’ta çalışmış olarak, bunun mümkün olduğunu, bilim kurulunun işleyişini, buna benzer “yetki devir”i yapılan çeşitli kurullardan her yıl 3-4 adet kurulduğunu belirtti. Nelere dikkat edildiğini tek tek anlattı. Abdullah Erol da bu konuda kendisinin karar veremeyeceğini, Ahmet Kaplan’la da görüştükten sonra yön verebileceklerini belirtti.
Bu süreçte bizler de aslında danışma kurulunun halen resmen kurulmadığını öğrendik. Tabii bu durumda gündeme yine, “e niye o zaman bu kurul 3 aydır toplanmıyor da, önemli kararlar olup bittikten sonra toplanıyor” sorusu geldi.
Yaklaşık 2-2.5 saatlik toplantının sonunda, somut bir istek olarak “Davulu verip tokmağı vermeden olmaz, biz tokmağı da istiyoruz. danışma kurulunu sunduğumuz çerçevede resmen oluşturmalısınız. Bunlar netleşmeden kurulun bir anlamı yok, başka konuları tartışmanın da bir anlamı yok, çalıştayda olduğu gibi fikirlerimizi dinleyip aksini yapabilirsiniz” dedik. Bir haberleşme listesi oluşturacaklarını ve oradan iletişime devam edileceğini belirttiler.
Peki bundan sonra ben ne yapacağım? Danışma kurulunun çerçevesine ait sözün TÜBITAK tarafından net biçimde verilmesini ve daha sonra kendi verdikleri sözün arkasında durmalarını sağlamaya çalışacağım. Davulu verip tokmağı vermeme halinin devamı durumunda ise, danışma kurulundan ayrılarak diğer çözüm ortaklarına dönerek benim yerime yeni bir çözüm ortakları temsilcisi seçmelerini isteme yoluna gideceğim.
Evet biz de tatmin edici yanıtlar alamadık. Yani orada değildik, ancak temsilcilerin sormak istediği bir çok soru vardı. Örneğin, PiSi’nin eksiği neydi? Bu sorunun giderilmesi için ne tür çözüm ortaklarına başvuruldu veya vurulmadı? Yeni çözüm ortağı anlaşmaları yapılmış, bundan neden kimsenin haberi yok? Ortakların bile yok. Pardus’un bu sürümü kimler tarafından hazırlanılıyor? Daha örnekleri çoğaltabiliriz, tıpkı Danışma Kurulu üyelerimiz gibi.
Elbette TÜBITAK’ın Danışma Kuruluna gerekli yetkiyi vermesini ve ortak bir çözüme ulaşmalarını diliyorum.
Kaynaklar: Nyucel, Sezaiyeniay, Fisek
1 Yorum